Türk sinemasının başarılı yapımcılarından ve işletmecilerinden Şükrü Avşar ile Türk sineması üzerine kısa bir söyleyişi yaptık.
Şükrü Bey sinemalarınız bir süredir kapalı. Peki neden kapalı?
Sinemaların kapalı olmasının nedeni filmler, şu anda film yok. Sinemayı tatmin edecek, sinemaya seyirci çekecek film yok Yeni film de yapılmadı uzun süredir. Bütün umutlarımız yabancı filmler üzerine. James Bond gelecek ama tabi Türkiye için de çok büyük bir film değil James Bond. Daha çok stüdyo filmlerini bekliyoruz sinemalara tekrar seyirci getirmesi için. Kısacası tamamen filmlere bağlı. O nedenle ben sinemalarımı açmıyorum. Eylül 15 ya da Eylül sonu gibi sinemaların tamamını açmayı planlıyorum.
Tamamını demişken, 2 salonunuzu komple kapatmıştınız sanırım? Avşar Sinemaları kaç lokasyonda açılacak?
7-8 lokasyonu komple kapattık, bir daha açmamak üzere. 14 lokasyonda sinemalarımızı yeniden açacağız.
Pandemi sürecinde sinema salonu işletmecileri birçok sorunla karşı karşıya kaldı. Sizin ise hem sinema salonlarınız hem de yapım şirketiniz var. İki açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Evet, hem yapımcı hem de sinema salonu işletmecisiyim. Sinema, film yapımı ve dizi yapımı üzerine çalışan üç farklı şirketimiz var: Avşar Sinema, Avşar Yapım ve Avşar Film. Bizim pandemiden önce üç tane sinema filmi projemiz vardı. Bunların hazırlığına başlamıştık ve pandemi olduğu için durdu. Durunca ve aradan da uzun bir süre geçince bu filmler için yaptığımız castlar şuan mevcut değil. Tamamen alt üst oldu. Şimdi yeniden çalışmalara başladık. İki filmi kışın, diğerini ise Mayıs ayında çekmeyi planlıyoruz. Tabi diğer film yapan firmalar da sinemanın Eylül-Ekim ayındaki performansına bakacak. Kapattığımız dönemde 60 bin civarında seyircimiz vardı, şimdi ne olacağını bilmiyoruz. Eğer yıllık bazda 30 bin seviyesine inerse sinema seyircimiz, o zaman sinema 1980’lere dönmüş demektir.
1980’lerde de videonun ilk çıktığı dönemde Türkiye’de sinema diye bir şey kalmamıştı. Tek tük filmler yapılıyordu, sanat filmleri adı altına seyirciyi sinemaya küstürecek yapımlardı. Seri bir film imalatı yoktu. Biz de o dönem 80’lerin ortasında Amerikan filmleri Türkiye’de de aynı anda gösterime girmeye başladı ve sonrasında sinemaya yeniden bir ilgi oluştu. Sonrasında ise sinema yavaş yavaş yükseldi. Ondan sonra da bir Türk filmi bize büyük bir ilham verdi.
Şener Şen’in Amerikalı bir filmi vardı, o bizim 500 bin kişiyi ilk defa gördüğümüz bir yapım oldu. Arkasından birçok film yapıldı ve sinema zirveye çıktı. Türkiye piyasanın %60’nı aldı o dönemden sonra. Şuan ise o video dönemindeki gibi krizdeyiz. Dijital platformlar bizi etkiliyor ki daha da etkilemeye devam edecek. Televizyon dizileri de şu şekilde etkiliyor; kışın dizi çekiliyor ve oyuncuların tamamının programı dolu oluyor. Bu nedenle kışın film yapma şansımız kalmıyor. Yazın bütün film 2 aylık döneme sıkışıyor, o da Haziran ve Temmuz. Ağustos’un 15’inde diziler tekrar devreye girince oyuncu ve ekip bulmak çok zorlaşıyor. Birde televizyon oyuncuları ve ekibi çok tatmin ettiği için sinemayı düşünmüyorlar bile. Yani sinema şuan çok zor durumda. Sinemanın yükselişi inişe geçmiş durumda. Onun için bizim bir önlem almamız ve sinemayı zor durumdan kurtarmamız lazım. Bunun için de çabalarımız devam ediyor. Kültür Bakanı ile sürekli temas halindeyiz. Kültür Bakanı sağ olsun bize gerçekten çok büyük destekler sağlıyor. En azından bütün sinemacıları dinliyor, derdimizi anlatıyoruz elinden geldiği kadar yardımda bulunuyor. Maddi ve manevi bizim arkamızda duruyor. Ama sinemanın şuan ki durumu yeterli değil. Altyapımız yok bütün altyapıyı televizyonlardan alıyoruz. Oyuncuyu televizyon dizilerinden alıyoruz, ekip ve ekipmanı yine televizyon dizilerinden alıyoruz. Sinemanın kendi oyuncusu ya da ekip ve ekipmanları yok. O nedenle biz daha çok televizyon dizilerine bağımlı bir sinema sektörüyüz.
Bu durumda ne yapmak lazım?
Sinema artık çok pahalı bir işletme oldu. Eskiden sinema makinelerimizi 80 yıl çalıştırıyorduk. 1900’lü yıllardan beri aynı makineleri kullanıyorduk. Fakat son 10 yılda bu 35mm film oynatan makinelerin tamamı bitti. Artık tamamen dijitale geçti. Dijitale geçince bütçeler arttı. Bir sinema lambasını 3-4 yıl kullanırdık şimdi ise 3 ay anca kullanabiliyoruz. Onu 1.500 dolar verip tekrar değiştiriyorsunuz sürekli çünkü kendiliğinden sönüyor. Bunu satan firmalar işi ticarete dökerek dedi ki, “bunun zamanı var kendi kendine sönüyor bir daha yanmıyor.” Bunu da 3-5 yılda bir güncelliyorlar. Dijital makineler geldi arkasından lazer çıkardılar. Sürekli bir yenileme gerçekleşiyor ve ücretler artıyor. Şimdi de önümüzdeki birkaç yıl sonra çıkacak olan led sinemayı tanıttılar. Amerika’da ve diğer ülkelerde deneniyor. Üç boyutlu/gözlüksüz ve birde normal sinema olacak dev bir televizyon şeklinde. Şimdi yeniden yatırım yapmak lazım. Stüdyo bir film yapıyor mesela Avatar 2 ve diyor ki “Avatar’ı oynatmak istiyorsan bu sistemi alacaksın.” O sistem de şuan her sinema için 300-400 bin dolar bandında şuan. Şimdi o parayı verip hangi sinema alacak da o filmi oynatacak.
Pandemi sürecinde en çok sıkıntıyı işletmeciler çekti. Bazı AVM’ler kira konusunda yardım etti bazıları ise etmedi. Devlet 100’er bin lira para desteğinde bulundu. Bu süreç sizin için nasıl geçti?
Biz grup sinema olduğumuz için Mars grubu ve diğerleri gibi biz bir katkı almadık. Çünkü biz alırsak daha zor durumda olan sinemacı arkadaşlarımızın eline hiçbir şey geçmeyecek. En azından biz bundan fedakarlık yaptık, feragat ettik. Onlar da bu sayede 100’er bin lira aldı. Çünkü hepimiz bu desteği talep etseydi herkes çok daha düşük bir katkı alabilecekti. Çünkü destek toplam 15 milyon TL değerindeydi. Bu sayede kısa dönemde bu zor durumdaki sinemalar bundan faydalanabildi. Şuan ise grup sinemalar zor durumda. Çünkü bir ya da iki sinemayı finanse edebilirsin ama zincir sinemaları finanse etmek çok daha zor. O nedenle şuan için biz daha zor durumdayız.
Bu konularda asıl talepleriniz neler?
Pandemi döneminden itibaren en mağdur olan sektörlerin içerisindeyiz. Sinemalarımız kapalı ama kapalı olduğu halde giderlerimiz durmuyor. Dediğim gibi sinema makinelerimiz bile eskisi gibi değil. Bu makineleri kapatamıyorsun. Sinemalar kapalı ama makinelerin çalışıyor durumda olması gerekiyor. Eğer çalıştırmazsan beyni yanıyor. Beyni yanınca da sonrasında makineyi çöpe atmak zorunda kalıyoruz. Bizim makinelerimizin %60’ının beyni yanık durumda. Şimdi sinemaları yeniden açarken en baştan açıyormuş gibi bir maliyetimiz var. Biz AVM’lere bağımlı olduğumuz için onların da kendilerine göre gerekçeleri var. Diyor ki; kiranı öde, aidatını öde… Ödeyim de sinema çalışmıyor ama avm kira talep ediyor. (Tabi birçoğunu tenzih ediyorum çoğu böyle değil.) Avm yönetimleride kendine göre haklı, kendi ödemeleri olduğu için bu talepte bulunuyor. Bu şekilde bir kısır döngü. Kısacası sektörde kimi dinlersen o haklı.
Yapım tarafının da KDV’si düşürülmeli mi?
Biz onu da talep ediyoruz fakat hepsi bir anda olmuyor. Çünkü Kültür Bakanlığı’nın da bir limiti var. Yapabileceği şeyler var yapamayacağı şeyler var. Biz bu konuyu da dile getirdik, yardımcı olmalarını bekliyoruz. Çünkü sadece sinema değil film de önemli. Sinema ve film birbirine bağlı. Ben yapımcı olarak şunu talep ediyorum, benim daha fazla film yapabilmem için; oyuncu stopajlarından fedakarlık edebilir, devlet bundan fedakarlık edebilir, KDV’den fedakarlık edebilir. Bu da film yapım bütçemizi düşürür ve haliyle daha fazla film yaparız. Ya da buralara harcayacağımız rakamı filmin maliyetinin üstüne koyarız ve daha kaliteli filmler yaparız. Benim şahsen yapımcı olarak talebim ve beklentim bu olur. Yoksa bize para ver biz film yapalım gibi bir düşüncede değiliz. Şahsen ben böyle bir şey de istemem. Biz sadece masraflarımızı kısalım, daha ucuza mal edelim, vergiye harcayacağımız bütçeyi, prodüksiyona ve işin daha iyi olmasına harcayalım istiyoruz. 1980’lerden beri devletten yapımcıların beklentisi var; devlet bize para versin vs. gibi. Fakat parayla film yapılmıyor. Parayı bulursun ama iyi film yapamıyorsan paran da olsa yapamazsın. Bu proje ve yapımla ilgili. Bence destek olarak altyapıyı bize sunmalı. Bizim stüdyo eksiğimiz oluyor, sokaklarda çalışamıyoruz çünkü belediyelerin maddi beklentileri oluyor. Her kamera gören belediye bize fatura kesmeye çalışıyor. Ben yapımcı olarak bu gibi önemli noktalarda bizim önümüzün açılmasını istiyorum.
Peki bunlar dışında başka ne olabilir sizce?
TRT’nin elindeki imkanları devlet bizim de kullanmamızı sağlanabilir. Çünkü TRT çok büyük bir kuruluş ve birçok altyapıya sahip. Dizi yapımı konusunda bir şey diyemiyorum fakat sinema konusuna TRT de destek verebilir.
Kaynak: Zirve Haber Ajansı [ZHA]